17 Ekim 2007 Çarşamba

* KİM KORKAR İRAN BOMBASINDAN


Kim Korkar İran Bombasından

Uri Avnery

İngiltere’nin 1940’taki destansı savaşının zirvesinde, ki İngiliz pilotları korkunç bir oranda öldürülüyordu, resmi propaganda morelleri yükseltmek için bir fikir getirdi. Kraliyet Hava Kuvvetlerinin üslerinin duvarlarında şu sözlerle bir poster görüldü: “Kim korkar Ju – 87’den ?” (Ju-87, o zamanlar en etkili Alman uçaklarından birisiydi)
İsmi meçhul bir pilot “Burayı imzala!” yazdı. Birkaç saat içinde üssün bütün pilotları imzalamıştı.

Eğer bugün birisi “Kim korkar İran’ın nükleer bombasından ?” sloganıyla bir poster asıyor olsa inanıyorum ki İsrail’deki bütün insanlar ve çok daha fazlası bunu imzalayabilir.

Bu gösteriyor ki biz İsrailliler her zaman bir şeylerden korkma ihtiyacı içindeyiz. Biz güne gözlerimizi açtığımızda günün tehlikelerini görmek zorundayız. Orada ne için kalkıyoruz ? Belki halk sorumlu değildir ancak kontrol yöntemi olarak korkuyu kullanan politikacılar sorumludur.

Çok uzun zaman evvel değil, bu Hizbullah’tı İsrail’i ortadan kaldırmak isteyen Müslüman fanatikler, Şii çılgınlardı. Roketlerden dev bir cephanelik. Tanrım bizi koru!

O zaman orada bir savaş vardı. Roketler fırlatılıyordu. Can ve mal kayıpları hafife alınarak mukayese ediliyordu. Korkunç Hizbullah tehlikesi bir köşeye itiliyordu. Doğrusu, Hizbullah nerede olduğunu hatırlattı. Roketler ikmal ediliyordu ve Nasrallah çileden çıkarmaya devam ediyordu. Ancak tüm bunlar gerçek ilgiyi sona erdirmedi. Yaşanılan tehlike artık heyecan verici değildi.

Şimdi Lübnan’da iflas eden askeri yöneticiler büyük bir çaba ile yeni bir korku yaratmaya çalışıyorlar: Gazze Şeridi’deki Hamas. Şimdi, burada biz doğrudan doğruya ve korkunç bir tehlikeye sahibiz. Tonlarca nizami patlayıcı tünellerden geliyor. Her saniye Hamas modern anti tank silahlarıyla ve yine uçaksavar silahlarıyla techizatlanacak. Hamas yer altı istihkamları yapıyor. Bu korkunç değil midir?

Medyadaki askeri ve politik papağanlar tümüyle harekete geçiriliyor. Bütün medya papağanlığı kan dondurucu mesajı tekrarlıyor sabah, öğlen ve akşam: Gazze ikinci Güney Lübnan oluyor!

Bazı şeyler bitmek zorunda! Bekleyemeyiz! Ordu Gazze Şeridi’ne girmek, işgal etmek zorunda, en azından bir kısmını!

Ama halk bunu ciddiye almıyor. Düşman geri püskürtmeye muktedir olmadığında korku yaratmak zordur. Bizim uçaklarımız, tanklarımız ve cesur gençlerimiz orada engelsiz öldürüyor. Öyle ise oradaki korku nedir?

Ama, İran hikayesinde bir şeyler bütünüyle farklıdır. Orada korkmak için sebep vardır.

Burada biz, devletimizin varlığına tümüyle muhalif olduğunu açıklayan ve bizimle kitle imha silahlarıyla yüzleşebilir bir düşmana sahibiz.

İran’ın seçilmiş başkanı Mahmud Ahmedinejat başıboş provokatif açıklamalarıyla gerçekten eğleniyor. Bunlar onun özel hobisi ve dahi başarılı bir iç politika manevrası. O, Holokost tümüyle olmadı ve eğer olmuş olsa bile açıklandığından daha küçüktü; yine, her şey araştırılmak zorundadır, demişti. O “Siyonist rejim”in imhasını da ilham ediyordu.

Gerçeği söyleyelim; o tümüyle böyle söylemedi. O, “İsrail’i haritadan silme”yi kasdediyor şeklinde haber veriliyordu. Bir çok sahih tercümeye göre, ki ben gördüm, doğrusu o, “İsrail geleceğin haritasından silinecek” diyordu. Fakat bu ürkütücü olmak için yeterlidir.

Bu ürkütücüdür zira, İran birkaç yıl içinde bir atom bombasına sahip olabilir. Görülüyor ki bu engellenebilir değildir. 25 yıl evvel, İsrail Irak’ın bir nükleer reaktörünü bombaladı. İran ders aldı ve nükleer tesislerini birçok farklı yere dağıttı. İsrail’in kapasitesi onları imha etmeyle yeterli değildir. Faşist ideolojinin taraftarı Avigdor Liberman’ın “Stratejik Tehditin İdaresi Bakanı” olarak görevi bu hususu değiştirmez.
Eğer dünyanın dördüncü veya beşinci askeri gücü İsrail bunu yapamaz ise her şeyin bir numarası Amerika Birleşik Devletleri ne yapacak? İşte, her ikisi de (bir şeyler) yapabilir değil. Yer altına gömülü tesisler yok edilemeyebilir ve bunu takip edecek savaş kara kuvvetlerini kullanmaksızın kazanılamaz. Ve Irak ve Afganistan’daki fiyaskolardan sonra bunu özleyen fazlaca aklı başında Amerikan generali yok.
Öyleyse, tamamen mümkündür ki İran başkanı birkaç yıl içinde yalnızca dudağındaki böbürlenmeye değil ellerindeki nükleer silahlara da sahip olacak. Eğer bu korkunç değil ise korkunç olan nedir ben bilmiyorum.

Peki, öyleyse niçin ben korkutulmuyorum?

İsrail’de yaşıyorum ve hayatımın tümünü burada yaşamaya niyetliyim. İsrail küçük bir ülkedir ve onun halkının büyük bir kısmı Büyük Tel- Aviv’de yaşar. Ben şehrin merkezinde yaşıyorum. Amerikalıların deyimiyle Sıfır Noktası’nda.

Eğer yaşadığım binanın üzerine Hiroşima tipi küçük ve ilkel bir nükleer bomba düşerse İsrail nüfusunun büyük çoğunluğu yok olur. Bunun gibi iki veya üç bomba İsrail’e son vermeye yeterlidir. (Filistin bölgesindeki komşularıyla birlikte)

Ama ben bunun olacağına inanmıyorum.

Bunun olabilirliğine inanmak için İranlı liderleri bir araya toplanmış deliler olarak görmek zorundasınız. Ahmedinejat’ın çabalarının devamlılığı bizi ikna eder ki; o bir çılgındır. Ben bundan emin değilim.

Ben inanıyorum ki, İran liderliği, özellikle dini – politik liderlik, bir çok aklı başında kişinin birleşimidir. Gücün tecessüm etmesi sebebiyle onlar dikkat ve beceriyle yürüyorlar. Onlar hiçbir savaşı başlatmadılar. Aksine, onlar son 2000 yıldır İran’ın hiçbir savaşı başlatmamış olmasıyla gurur duyarlar. Ve İran sisteminde başkan yalnızca gerçek kontrol sahibi Ayetullahlara tamamıyla itaat eden bir politikacıdır. (İşin garibi aynı sistem bizim kendi radikal partilerimizde de vardır. Agudat İsrail ve Shas gibi)

Ahmedinejat’ın söylediklerini gözardı etmiyorum. Adolf Hitler ve Kavgam’dan sonra kim bu gibi niyet açıklamalarını gözardı edebilir ki? Ama İran başkanı Alman Führeri’nin gücüne sahip değil. Bu iki ülke tamamen farklıdır ve tarihi koşulları da öyledir.

Tel – Aviv’in yok edilmesi ister istemez Tahran’ın ve antik ve görkemli Pers kültürünün çok kıymetli hazinelerinin yok edilmesini getirecektir. Satrançtaki deyimiyle, kralların değişimiyle vezirler değişmeyecektir. İran ile İsrail arasında daha evvel Amerika Birleşik Devletleri ile Sovyetler Birliği arasında 3.Dünya Savaşını önleyen ve halen Hindistan – Pakistan savaşının mümkünlüğünü önlüyor olan bir “Terör Dengesi”nin yerleşeceğini varsaymak çok makuldür.

Bunun yerine biz; İsrail, İran ve belki Mısır ve Suudi Arabistan gibi nükleer bombalara sahip olacak Arap devletlerinin yeni bir durum yaratacaklarını beklememeliyiz. Nükleer cin şişenin dışındadır ve tüm dünyaya yayılmaktadır

Eğer askeri seçenek yok ise ne yapılabilir?

Tehlikeyi atlatmanın yolunda/kuralında ana çaba Filistin halkı ve tüm Arap Dünyası ile barış yapmak olmalıdır. Ehud Olmert gibi insanlar kendilerini Filistin probleminin küresel ve bölgesel süreçlerden izole edilebileceği konusunda kandırabilirler. Ancak problem değişmez bir akıntı içinde olan birçok unsurdan etkileniyor.

Amerika Birleşik Devletleri ile güçlü bir ilişki, ki bizim dünyadaki tek müttefikimizdir, (Fiji, Micronesia ve Marshall adaları içinde umuluyor) yavaşça ama karalı bir şekilde azalıyor. İran bölgesel bir güç oluyor. Nükleer yön tarihi çatışmaya yeni bir boyut katar. Yunan filozofun dediği gibi: Her şey akar (değişir).

Generaller Gazze’de Hamas’a karşı büyük bir zafer hakkında halüsinasyon görebilir. Olmert tıpkı Hamlet gibi kendisine sorabilir, “konuşmak ya da konuşmamak” (Mahmud Abbas ile) ama bu arada bir şeyler oluyor. İki halkın arasındaki tarihi barışı sağlamak/başarmak için hız verilmeli.

Eğer Filistin’in seçilmiş liderliği bizimle bir anlaşma imzalayıp çatışmanın sona erdiğini ilan ederse ve eğer bütün Arap dünyası “Suudi inisiyatifi” hattı boyunca bizimle barışırsa her yerdeki Ahmedinejadların altından halı çekilecek. Eğer Filistinliler İsrail ve Filistin’nin birlikte varoluş fikrini kendileri kabul ederlerse ve eğer Mısır, Ürdün ve Arap dünyasının çoğunluğu bunu desteklerse İranlılar kimin namına Filistini’i özgürleştirecekler?

İsrail – Filistin barışının başarılması sürecinin çatısı kaçınılmaz olarak nükleer silahlardan arındırılmış bir bölge yaratma fikrinin sınanması olacaktır. Karşılıklı etkili denetim mümkün müdür? Birinci sınıf garantiler olabilir mi? Şu an bunu değerlendirmek zordur. Ama bu faydalı bir şeydir.

Her ne olursa olsun kıyamet kabusları görmek için sebep yoktur. Tahran’ın elindeki bir bomba bile dünyanın sonu değildir. Hatta İsrail’in bile sonu değildir. Yeni bir durum doğacak ve biz onunla yaşamak zorundayız.
Siyonizmin babaları Yahudileri kendi kaderlerini kendi ellerine almaya ve tarih sahnesine çıkmaya çağırdılar. Ve onları tüm tehlikelerin sorumluluğunu üstlenmek izledi. Dünya tehlikeli bir yerdir. Orada tehlikesiz bir varoluş yoktur. Ben sadece sağduyulu olunca tehlikelerin artmayacağını umuyorum ki, onlar zaten var.

Cesur İngiliz pilotlar gibi biz de korkma hakkına sahibiz. Ama biz yeni durum ile temiz bir zihin ve ciddi bir çözümle karşılaşmalıyız.



http://www.counterpunch.org/avnery10312006.html

İngilizce’den tercüme eden Gürkan

Hiç yorum yok: